KÜTAHYA GEDİZ İLÇESİ
TÜRKLER'DEN ÖNCE GEDİZ
Gediz'in bilinen en eski tarihi Frigyalılar dönemine rastlamaktadır. M.Ö 8.yüzyılda
güçlü bir devlet halinde tarih sahnesine çıkmış olan Frigya (Phrygia)
esas olarak Orta Anadolu yüksek yaylası, Kızılırmak ve Konya ile Niğde bölgelerine
değin uzanan yöreyi içine almaktaydı. Frigya Devleti'nin yayılım alanı
hakkında kesin bilgi yoktur. Buna karşılık Eskiçağ yazarları Yunan-Roma dönemlerinin
Frigya Bölgesi üzerine hayli bilgi vermektedirler.
Sözgelimi 1 .yüzyılın Amasyalı coğrafyacısı Strabon Frigya Bölgesi'nin
sınırları için şunları yazar: "Bitbyniablar'm güney sınırında
Mysia Olympos'u denen dağın etrafında oturan Mysia ve Frigyalılar vardır ve
bu kabilelerin her biri fidye ayrılmıştır. Frigya'nın bir kısmına Büyük
Frigya denir, ki burada Midas hüküm sürmüştür ve bir bölümü Galatialılar
tarafından işgal edilmiştir. Oysa Hellespontos (Çanakkale Boğazı) üzerindeki
ve Olympos'un (Uludağ) etrafında kısım Küçük Frigya yani Frgya Epiktetos
denen yerdir." Bu tanımlamadan Anadolu'da küçüğü batıda, büyüğü
ise daha doğuda olmak üzere iki Frigya Bölgesi'nin varlığı anlaşılır.
İçinde Midas'ın hüküm sürdüğü Büyük Frigya, bölge olarak doğuda
Halys (bugün Kızılırmak) ve Kappadokia Bölgesi ile sınırlanıyordu; batıda
Lidya Bölgesi ile komşuydu. Herodotos, Lidya ile sınırın Kydrara adlı bir
kent olduğunu bildirmekteyse de, bugünkü Denizli ili içinde yer aldığı
anlaşılan kentin yeri saptanamamıştır. Xenophon'a (Ksenofon) göre ise Büyük
Frygia'nın batı sınırındaki en önemli yerleşmeleri Kolossai (bugün Honaz)
ve daha kuzeyde Mysia sınırındaki Keramon Agora (bugün Susuz) idi. Güneyde
ise sınırı Ikonion (bugün Konya) oluşturuyordu. Plinius, Frygia'yı güneyden
Lykaonia, Pisidia ve Mygdonia bölgelerinin sınırladığını yazar. Kuzey sınırını
saptamak daha güçtür. Ancak Ankara'nın kuzeyindeki Köroğlu Dağlarının
Paflagonia ile Frigya'yı birbirinden ayırdığı söylenebilir.
Bu bölgenin en önemli kentleri, Frggya'nın başkenti denen Gordion (bugün
Yassıhöyük) ile bugün Ankara, Kelainai (bugün Dinar), Kolossai, Kar İkonion'dur.
Ancak Fryglerce kutsal olan esas bölge Küçük Frigya (Frigya Epikter) idi.
Burası bugünkü Eskişehir ile Afyonkarahisar illeri arasındaki dağlık bölgeyi
kapsar. Bu bölgenin en tanınmış kentleri Aizanoi (bugün Çavdarhisar),
Nakoleia, Pişmişkale, Kotyaeion (bugün Kütahya), Dorylaeion (Eskişehir),
Midaion ve Kadoi (bugün Gediz) idi.
Kesin bir bilgi olmamakla beraber Kadoi (Gediz) şehrinin kuruluşu da Frigyalılar
döneminde olmuştur. Halk arasında Kışlak Önü (Kışla Önü) diye bilinen
bu muhit ile Balca mevkii üzerinde kurulmuş bir kenttir.
19. Yüzyılda buraları dolaşan ve Küçük Asya adıyla yazdığı eseri
dilimize çevrilen Şarl Taksiye burası hakkında şu bilgileri vermektedir:
Nehre hakim olan sivri esasen burkani dağın üstünde vaktiyle bir şato vardı.
Ondan evvelde Kadi şehrinin hisarı bulunmak tabiidir. Yerliler bu mevkiye
"Kale" derler. Kayalar üzerinde yontulmuş bir kaç merdiven basamağı
görülmektedir.
Bu dönemde Eski Gediz'in olduğu alan göl halindedir. Bu merdivenlerden
sandallara binilir sefa yapılır. Balık tutulurmuş. Yakın zamanımıza kadar
yontma merdivenlerin sağında demir toklar mevcuttur. Sonradan bilinçsizce bu
tokalar yok edilmiştir.
Kadi Şehri, Makedonya Muhacirleri ile iskan edilen Bilat meydanındadır. Kadı
Bizans hükümdarı zamanında Piskopos merkezi olmuştur. Şehrin Gediz (Ermus)
nehri üzerindeki köprüsü yerlilerce bilinen eski bir eserdir. Hakikatta
sivri kemer üzerine yapılmış bir Orta Çağ eseridir. Çıkıntı başları
üzerinde başları nakışlı biri erkek, biri kadın iki heykel vardır.
Yine Frigler döneminde Asarardı (Hisarardı kelimesinin bozulmuş hali olmalı)
mevkiinde şehri korumak amacıyla bir kale yapılmıştır. Şehrin su ihtiyacı
Ermus (Gediz) nehrinden sağlanmakta idi. Yine Frigler tanrıları için Murat
Dağı'nda (Dindymon) bir tapınak yapmışlardır. Bu gün Eskigediz'in Salur
Mahallesi'nde toprak altında Kadi Şehri'nin kalıntılarına rastlanmaktadır.
Çok büyük bir depremde Gediz Kalesi ikiye ayrılmış kitlesel ölümler
meydana gelmiştir.Göl suyu boşaltılmıştır. Nehir yatağı yarılan kaya içinden
akmaya başlamıştır.
Kütahya ve civarıyla birlikte Kadi Şehri Kral Midas döneminde M.Ö. 7. Yüzyılda
Kimmerlerin hakimiyetine girdi. Daha sonra Lidya Kralı Alyattes zamanında Kadi
ve civarı Lidya egemenliğine girdi. Bu egemenlik Perslerin Batı Anadolu'ya
hakim oldukları M.Ö. 550 yılına kadar sürdü. Daha sonları sırasıyla Büyük
İskender'in ve Bergama Krallığı'nın hakimiyeti altına giren Kadi Şehri,
M.Ö. 129 yılında Roma hakimiyetine girmiştir.
Bizanslılar döneminde ise adı Gedenos'tur. Daha sonra Gedos, olarak anılmıştır.
Bu dönemde şehre köprüler, hamamlar, su kemerleri ve tapınaklar yapılmıştır.
Bu durum bize Bizanslılar döneminde Kadi Şehri'nin önemli bir merkez olduğunu
göstermektedir. Roma İmparatorluğu'nun M.S. 4. yüzyılda Hrıstiyanlığı
resmi din kabul etmesiyle birlikte şehir Piskoposluk merkezi olmuştur.
TÜRKLERİN İDARESİNDE GEDİZ
Malazgirt
Muharebesinden sonra Türkler, hızla Anadolu'nun fethine giriştiler. 1071 yılından
sonraki birkaç yıl içinde Anadolu'nun hemen tamamı Türkler tarafından
fethedildi. Anadolu Selçuklu Devleti'nin ilk hükümdarı Kutalmışoğlu Süleyman
Şah'ın kardeşi Melik Mansur, 1074 yılında Kütahya ile beraber Gediz'i de
fethetti. Gediz Tarihi üzerinde değerli çalışmaları olan Merhum Osman ÖNDER
Gediz'i Aydınoğlu Umur Bey'in fethettiğini söylüyorsa da elimizde bu konuda
yeterli deliller yoktur. Yirmi yıl kadar Türk hakimiyetinde kalan Kütahya ve
civarı , 1096 yılında başlayan birinci Haçlı Seferi sonucunda tekrar
Bizans İmparatorluğu Hakimiyetine geçti. (1097)Sultan 2. Kılıçarslan'ın,
ülkesini onbir oğlu arasında paylaştırması sırasında Kütahya, dolayısıyla
Gediz, Gıyaseddin Keyhüsrev 'in hissesine düştü. Daha sonra kardeşler arası
taht kavgaları sırasında durumdan yararlanan Bizans, Kütahya 'yı ele geçirdi
ise de Sultan Alaattin Keykubat zamanında Selçuklu kumandanlarından İmadüddin
Hezar Dinari tarafından üçüncü defa ele geçirildi (1230).
Kösedağ
Savaşı'nın ardından zayıflamaya sürecine giren Selçuklu toprakları üzerinde
Anadolu Beylikleri hakimiyetlerini ilan ettiler. Kütahya ve civarı ile
birlikte Gediz toprakları da Germiyanoğulları'nın eline geçti. Gediz
Germiyanoğulları'nı idaresinde iken Tavşanlı,Emet, Kütahya ve Simav çeyiz
yoluyla Osmanlılar'a verildiği halde burası bu durumdan hariç bırakılmış
Gediz'in Osmanlılara intikali 1428'den sonra olup Emet ile beraber Voyvodalıkla
idare edilmiştir.
Gediz'e
1540 yılında Mustafa Bin Hamza adlı bir zat tarafından yaptırılan bir cami
(Kurşunlu Cami) ile mimari meşhur Mimar Sinan'ın kalfası olduğu söylenilen
ve 1553 yılında Darüssaade Ağası Gazanfer Ağa tarafından yaptırılan bir
cami(Ulu Cami) ve Gazenfer Hamamı Osmanlılar zamanından kalma tarihi
eselerdir. Yine Murat Bey Medresesi, Murat bey Köprüsü, Ömer Bey Camii, Ömer
Bey Medresesi, Sunullah Çelebi Hamamı Osmanlılar'dan kalma diğer eserlerdir.
1287
(1871) Tarihli Hüdavendigar Salnamesi'ne göre Gediz'in nüfusu hepsi Müslüman
olmak üzere 15916'dır. Yine aynı salnameden edindiğimiz bilgiye göre 3581
hane ve 15 mahalle bulunmaktadır.
Yine
1287 (1871) tarihli Hüdavendigar Salnamasi'nde yer alan "Gedüs Müdürlüğü;
İşbu müdürlük bu kere kaymakamlığa tahvil olunmuş ise de mecalisi henüz
teşkil olunmadığı gibi memurlar dahi tayin olunmadığından sene-i
ibtidayeye terk olunmuştur." İfadelerinden anladığımıza göre Gediz
1871 yılında ilçe olmuştur. Fakat kaymakam ve diğer memurlar atanmamıştır.
Ancak 1293 (1877) tarihli Hüdavendigar Salnamesi'nde kaymakamın Mehmet Sabit
Efendi olduğu belirtilmektedir. Belediye başkanı olarak Hacı Ali Ağa'nın
isminden bahsedilmektedir. Bu sebeple bazı kaynaklarda Gediz'in ilçe olma
tarihinin 1851 olarak zikredilmesinin gerçekle bir ilgisinin olmadığı anlaşılmaktadır.
Gediz
kurulduğu tarihden itibaren doğla özelliği dolayısı ile sık sık tabii
afetlere karşı karşıya kalmıştır. 1875-1901-1911 ve 1945 yılında
meydana gelen sel felaketlerinde toplam 88 kişi ölmüştür.
Deprem
afetinde ise Gediz üzerindeki etkisi önceki tarihten itibaren çok fazla olmuştur.
Gediz sel baskını, toprak kayması ve deprem felaketinin oluşmasına uygun
teknotil yapısı ile 05.08.1970 tarihinde Simav karayolu üzerindeki Eski
Gediz'e 7 km. mesafedeki karılar pazarı mevkiine her türlü alt yapısı ve
ılık anda 2355 konut, 485 iş yeri, köylerde ise 3519 konut yapılmıştır.
Daha sonra ilave edilen birimlerle bu sayı 9359 ulaşmıştır.
GEDİZ TAARRUZU
Batı
Cephesi Komutanı, iki piyade tümenini ve Ethem Bey'in Kuva-yı Seyyâresi'ni
Gediz'deki Yunan tümeni üzerine harekete geçirebilecekti. Bu hareketten
parlak bir sonuç almayı umuyordu.
Genelkurmay
Başkanlığı, Batı Cephesi Komutanlığı'nın bu teklifini kabul etmedi.
Çünkü düşman ordusu genel durumu itibariyle bizim ordumuzdan daha kuvvetli
idi. Biz, daha ordumuzu kurmuş ve düzene sokabilmiş değildik. Cephanemiz
miktarı da ağırdan almamızı gerektiriyordu. Bütün cephe kuvvetlerimize müracaat
ederek ve azçok üstün bir kuvvet toplayarak, Gediz'de düşmana karşı sür'atle
bir başarı kazanmak belki mümkün olabilirdi. Fakat kuvvetlerimiz ve hazırlığımız,
böyle bir başarıyı genel ve sonuç aldırıcı bir başarıya götürmeye
elverişli değildi. O halde, bütün işe yarayan kuvvetlerimizi, sınırlı ve
geçici bir başarı elde etmek için kullanmış ve yıpratmış olacaktık. Bu
takdirde, düşman bütün kuvvetleri ile bir karşı taarruza geçerse, her
tarafta yenilgi kaçınılmaz olurdu. Bundan dolayı da cephenin ve Hükûmet'in
şimdilik ordu teşkilâtını genişletmek ve mevcudunu artırarak cepheyi
kuvvetlendirmeye çalışmak gerekiyordu. Memleketin ölüm kalım meselesi
demek olan Batı Cephesi'nde özel ve sınırlı düşüncelere kapılmak doğru
bulunmuyordu.
Genelkurmay
Başkanı bu Gediz taarruzunun yapılmamasında ısrar etti. Batı Cephesi
Komutanlığı ile, haberleşme yoluyla anlaşamadı. Bizzat Ankara'dan Eskişehir'deki
Batı Cephesi Karargâhı'na gitti. Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa ile Batı
Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa' nın bu görüşmeleri sonunda, Ali Fuat Paşa
durumu yerinde bir daha inceledikten sonra karar vermek üzere, hareketi
ertelemiştir. Fakat, birkaç gün sonra, Cephe Komutanlığı'nca gönderilen
rapordan taarruza karar verildiği anlaşılmıştır.
Efendiler,
o günlerde bu taarruz lehinde, her tarafta ve Meclis'te müthiş bir propaganda
yapılıyordu.
"Düşman
Gediz'de tek başınadır. Biz onu orada yok ederiz. Parlak bir durum ortaya çıkar.
Zaten Yunan ordusu kaçmaya hazırdır" sözleriyle, Gediz taarruzunun
gerekli olduğu, neredeyse genel bir kanaat haline getirilmek isteniyordu.
Sonunda,
Batı Cephesi Komutanı, 61' inci ve 11' inci Tümenler ve Kuvve-i Seyyareler'le
24 Ekim 1920'de Gediz'deki düşmana taarruz etti.
Efendiler,
dalgalı, disiplinsiz, emir ve komutasız bazı hareketlerden sonra, bildiğiniz
üzere, Gediz'de yenildik.
Yunan
ordusu bu harekete cevap oimak üzere, 25 Ekim 1920 günü Bursa Cephesinden
taarruza geçti. Yenişehir'i ve İnegöl'ü işgal etti. Uşak'tan, Dumlupınar
sırtları ilerisinde bulunan birliklerimize saldırdı. Birliklerimiz, Dumlupınar
sırtlarına kadar çekildi.
Böylece
Efendiler, cephenin her tarafında yeniden genel bir yenilgiye uğradık.
Batı Cephesi Komutanı'nın, taarruza geçmesinden dört gün sonra Bakanlar
Kurulu'nda şu telgrafı okundu :
Genel
Kurmay Başkanlığı'na, Çandarhisar 27/28.10.1920
Birliklerin
savaş kayıplarını sür'atle telâfi ihtiyacındayız. Gediz savaşı, üç yüz
savaşçıdan kurulu birliğin, bir taburun savaş görevini yapmasına yeterli
olmadığını gösterdiğinden, tabur mevcutlarını dörder yi.iz savaşçıya
çıkarmak mecburiyetindeyiz. Bu savaşlar dolayısıyla, bütün depo
birlikleri bile cepheye sürüldüğünden yetişmiş, silâhlı ve teçhizatlı
bin ikmal erinin, özellikle Ankara'daki birliklerinden, bu mümkün değilse en
yakın bir yerden acele olarak gönderilmesini,
Askerî
manevralar ve savaşlar giydirilebilen erlerin bile elbiselerini, ayakkabılarını
parçalamış, dünden beri kar yağan dağlarda asker çıplak ve yalınayak
ayak kalmıştır.
"Cephe
Komutanlığı Vekilliği" emrinde hiçbir şey olmadığından, özellikle
kaput, ayapkabı, pamuklu, elbise, yelek, kuşak; kısacası, hava şartlarından
korunmak için ne verilmek gerekiyorsa, on beş bin hesabıyla acele olarak gönderilmesini
arz ve rica ederim.
Millî
Savunma Bakanlığı'na, Genelkurmay Başkanlığı'na ve bilgi edinilmesi için
Cephe Komutanlığı Vekilliği'ne yazılmıştır. ( Batı Cephesi Komutanı
Ali Fuat)
Efendiler,
Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa'nın, daha Gediz savaşının yapılmakta
olduğu bir sırada okuduğumuz bu telgrafında yazılmış olanlarla, bunlarda
sezilen anlam ve zihniyetin pek dikkate değer görülmesi tabiîdir, sanırım.
Askerin durumu, kuvvetimizin miktarı, hazırlığımızın derecesi, bütün
memlekette her bakımdan muhtaç olduğumuz muz kaynakların kudret ve
kabiliyeti, elbette bu telgraf tarihinden üç gün önce Batı Cephesi Komutanlığı'nca
biliniyordu. Her şey tamam olup da, bunlar Gediz Muharebesi'nin yapıldığı
üç beş gün içinde mi mahvolmuştu? Bilinmekte olan bütün gerçeklere rağmen,
Batı Cephesi, Genelkurmay kurmay Başkanlığı tarafından mı taarruza
zorlanmıştı?
Söz
konusu telgraf, Bakanlar Kurulu'nda okunduktan sonra altına şu not yazılmıştı
:
Bakanlar
Kurulu'nca okundu. İleri sürülen sebepler ve olaylar akla yatkın bulunmadı.
Gerekli yardımın yapılacağı tabiidir. 3' ncü Alay'dan beklenen kuvvet gönderilecektir.(İsmet).
http://www.adk.boun.edu.tr/ataturk/kendi_kaleminden/nutuk/8.htm
GEDÜS GERMİYANI
Gedüs
adlı Rum kralı yapısıdır. Evvela Germiyanoğlu Yakup Bey, ondan Yıldırım
Han zaptetmiştir. Kalesini, Kuyucu Murad Paşa Celali sığınmasın diye yıktırmıştır.
Gedüs şehri Germiyan toprağında Kütahya eyaletinde
serbest zeamettir. Birkaç kere Darüssaade Kapı Ağalığına has olmuştur.
Hatta zeamet subaşılığıdır. Vali el koyamaz. 300 akçe ile şerif kazadır.
Kethüda yeri, şeyhülislamı, nakibi uleması çoktur. Azmizade Çelebi bir mübarek
zattır. Murad Ağa zeamet sahibi Beyzade Yusuf Ağa ve Silahtar Sipahi Halifesi
Gedüslü Mehmed Efendi pederi Mustafa Ağa vilayet ayanındandır.
Gedüs
kayalık bir dere içindedir. Otuz yılda bir meşhur canbaz taifesi Gedüs'e
gelip kale kayasına ip bağlayıp tepesine çıkan post sahibi pehlivanlar serçeşmesi
olur. Çoğu parça parça olur. Kale bu derece kayalar üzerinde yüksektedir.
Halk dilinde Canbaz Kalesi derler. Evler birbiri üstünde kat kattır. Yolları
iniş yokuşlar, 2000 toprak örtülü evlerdir.13 mahalle 20 mihraptır.
Bütün
imaret, han, medrese, mektep ve çeşmeleri Gazanfer Ağa hayratıdır. III.
Sultan Murad'ın Kapı ağası imiş. Kargir dükkanları 95'tir. Buradan doğuya
doğru üç saat gittik.
Gedüs
İlçeleri :
Murad
dağı eteğinde bir ilçedir. Suyundan içen bütün ahlat-ı galiza (vücuttaki
zararlı maddeler) dan kurtulur, yüzüne renk gelir. Yedi sekiz kere suyuna
giren hararetten eser kalmayıp pamuk gibi olur. Buradan yaylaya çıkıp alabalık
zevki ettik. Kiraz mevsiminde etraftan binlerce kişi gelip ıyş ü işret
(yiyip içme) ederler. Çünkü temmuz ayında Gedüs dere içinde olduğundan
havası sıcak ve ağırdır. Bütün Kütahya sularının başı bu Murad
yaylasıdır. Gedüs Nehri de bu dağdan çıkar.
Gedüs'ün
batısında olan Akdağ'dan gayet lezzetli bir su kaynar. Gazanfer Ağa bu suyu
dağlardan ve bellerden gerçirerek büyük paralar sarfedip şehre getirip çeşmelere,
camilere, havuzlara, hanlara, hamamlara dağıtmıştır.
Kütahya'yı
meyve bakımından doyuran yer burasıdır. Üzümü, armudu, pamuk bezi, üzüm
güfteri meşhurdur. Halkı esmer renklidir. Nimetleri boldur.
Evliya
Çelebi'nin Seyahatnamesi'nden